BİR ŞEREFTİR ATATÜRKÇÜLÜK


BİR ŞEREFTİR ATATÜRKÇÜLÜK

Dünyada hiçbir lider, milletini Mustafa Kemal Atatürk kadar sevmemiş ve düşünmemiştir. Dünyada hiçbir lider, milleti tarafından bu kadar sevilmemiştir; buna karşın, hiçbir millette kendi liderine düşman olan bu kadar çok birey de yoktur.

Atatürk’ün neden bu kadar çok düşmanı var dersiniz ?  Bunun iki nedeni vardır:

Birinci neden; Atatürkçü geçinen bazı kesimlerin, Atatürkçülük adına yaptığı gereksiz baskılar, darbeler, dayatmalardır. Bu kesimler, yıllarca Atatürk’ü bir put, bir “Tanrı” gibi gösterip; ona tapmayanları cezalandırmıştır. Bu da, bazı kesimlerin Atatürk’ten soğumasına neden olmuştur.

İkinci neden; Atatürk ve Atatürkçülük, insanlara yeterince ve doğru bir şekilde öğretilememiştir.  Tarih öğretiminde ezbercilik yolu izlenmiş; olaylar neden-sonuç ilişkisi içinde anlatılamamıştır. Örneğin, Atatürk’ün, Şapka Devrimi’ni nerede ve ne zaman yaptığı öğretilmiştir; ancak Atatürk’ün bu devrimi yapmasının nedeni ve amacı öğretilmemiştir.  Bu da, Atatürk hakkında yalan yanlış bilgilerin kolayca yayılmasına neden olmuştur.

Peki, nedir Atatürkçülük ?

Atatürkçülük; halkın şerefiyle, namusuyla, kimseye boyun eğmeden, özgürce yaşamasıdır. Halkın, hiçbir zümrenin baskısına maruz kalmadan, kendi kendini yönetmesidir. Dünyanın en demokratik, en özgür, en hoşgörülü ülkesi olmak için çalışmaktır.

Atatürkçülük;  bu ülkede yaşayan tüm bireylerin eşit olması ve her bireyin her türlü haktan yararlanabilmesidir. Tüm farklılıkların, barış içinde ve sevgiyle bir arada yaşayabilmesidir. Her dinden ve her mezhepten insanın, dinini özgürce yaşayabilmesidir. Laiklik ilkesi, birilerine işkence olsun diye değil; farklı din ve mezhepten olan insanlar birbirlerini boğazlamasın, dostça, kardeşçe kucaklasın diye getirilmiştir.

Atatürkçülük; her konuda tam bağımsızlıktır. Bir milletin, kimsenin kölesi olmadan, kendi kendine yetebilmesidir. Her türlü ihtiyacını kendi üretebilmesidir. Üretenin baş tacı edilmesidir. Tarımın, hayvancılığın, sanayinin geliştirilmesidir. Dünyanın en zengin ülkesi olmak için çalışmaktır.

Atatürkçülük; insan sevgisidir, çocuk sevgisidir,  doğa sevgisidir ve her türlü canlıyı korumaktır. Gençlere ve kadınlara önem vermektir, Kadınların ve gençlerin her alanda ilerlemelerini sağlamaktır.  Eğitimde, sporda, sağlıkta, bilimde, teknolojide ve sanatta tüm ülkelerin önünde olmaktır.  Her bireyin eğitim ve sağlık hizmetlerinden sınırsız yararlanmasını sağlamaktır. Dünyanın en gelişmiş ülkesi olmak için çalışmaktır.

Atatürkçülük; kimseye boyun eğmeden, kimsenin kuklası olmadan, kendi hakkımızı koruyarak tüm ülkelerle ilişkilerimizi barış içinde sürdürebilmektir. Dünyanın en saygın, en öncü ülkesi olmak için çalışmaktır.

Atatürkçülük;  dürüst, erdemli, namuslu, şerefli, onurlu, cesur, sabırlı, hoşgörülü,   yardımsever, sorumluluk sahibi ve vatansever bir insan olmaktır.

Atatürkçülük, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının taşıyabileceği en büyük şereftir.

Atatürk’ü herkes sorgusuz sualsiz  sevmek zorunda değildir. Bazı yaptıklarını hatalı bulabilir, onu eleştirebilirsiniz. O da bunu isterdi eminim. Atatürk hiçbir zaman kendini çok olağanüstü, ulaşılamaz, dokunulamaz bir kişi olarak görmemiş ve böylesi davranışlar göstermemiştir. Atatürk de bir insan olduğu için, onun da hataları olabilir; ancak, bu hatalar asla ve asla milletine zarar verebilecek nitelikte hatalar olmamıştır.  Atatürk, hiçbir zaman para, mal, mülk, mevki ve güç peşinde olmamıştır. O, halkın içinden çıkıp halkın içinde kalabilmeyi başarmış ender liderlerden biridir.  Onun istediği tek şey, milletinin onun çizdiği yoldan gitmesiydi; çünkü çizdiği yolun, milletini en iyiye, en doğruya, en güzele ulaştıracağına inancı tamdı.  

Gerçekten de, Atatürk’ün Türk milleti için çizdiği yol, bu millet için en aydınlık yoldur. Bu yol bizi çağdaş uygarlığa, zenginliğe, özgürlüğe ve huzura götürecek tek yoldur. Bu yoldan biraz olsun sapmak, onun ilkelerinden biraz olsun taviz vermek, bu milleti köleliğe, tutsaklığa ve yoksulluğa götürecektir.  Bu yüzden de ülkesini ve milletini seven, çağdaşlık, özgürlük ve barış isteyen her birey, Atatürk’e ve onun ilkelerine sonuna kadar sahip çıkmak zorundadır. 

Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek aydınlatacak tek ışıktır. Bu ışığı hiçbir zaman kaybetmemek dileğiyle…

"BENİ BENİMLE ANLA" KİTABI HAKKINDA

Türkiye’de engelli olmak zordur ama Serebral Palsi’li olmak daha da zordur. Çünkü Serebral Palsi toplum tarafından pek bilinmemektedir. Bu nedenle de Serebral Palsi’liler ve aileleri yaşamın her alanında çok büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Ben, BENİ BENİMLE ANLA adlı kitabımda, bu sıkıntıları yaşadığım gerçek olaylardan yola çıkarak anlatmaya çalıştım. Kitabımda ajitasyon olmamasına özen gösterdim; çünkü ömrüm boyunca ajitasyondan hiç hoşlanmadım. Aksine mümkün olduğunca mizah katmaya çalıştım yaşananlara; böylelikle de hüzünlü ama eğlenceli, daha çok da düşündürücü bir kitap çıktı ortaya. Bu kitabı özellikle anne-babaların, eğitimcilerin, hukukçuların ve devlet yöneticilerinin okumasında yarar vardır diye düşünüyorum ama okuyan herkesin kendinden ve kendi için bir şeyler bulabileceğine de eminim.
Tam bir Nilüfer hayranıyım ve kitabımın adının bir Nilüfer şarkısından olmasını, kitaptaki bölüm başlıklarının da yine Nilüfer şarkılarından oluşmasını, yani kitabımın böyle bir özelliğinin de olmasını istedim; bence hoş da oldu...
BERİL ŞEKER

BENİ BENİMLE ANLA kitabına ve içindeki bölümlere adını veren şarkılar:

BENİ BENİMLE ANLA
Nilüfer – Beni Benimle Anla - Albüm: Nilüfer’le - 1997
Söz: Nilüfer / Aysel Gürel – Müzik: Fahir Atakoğlu

1. BÖLÜM
GÜLER YÜZLE GELİRSİN YA!
Nilüfer – Yıllar - Albüm: Nilüfer 84 – 1984
Söz: Çetin Akcan

2. BÖLÜM
GÖZLERİNDE TÜKENMEYEN YAŞAMA SEVİNCİ VAR YA
Nilüfer – Bekle De Gör - Albüm: Nilüfer 84 - 1984
Söz: Ülkü Aker - Müzik: Kemal Sünnetçioğlu

3. BÖLÜM
KADERİNİ KIR HADİ!
KEDERE TUZAK
Nilüfer – Acılara Son - Albüm: Gözünaydın - 2003
Söz-Müzik: Mete Özgencil

4. BÖLÜM
KAÇMAYI ÇOK DENEDİM
ANSIZIN BU SEVGİDEN
KAÇ KERE YENİK DÜŞTÜM
İSTEMEYİN BUNU BENDEN
Nilüfer – Kavak Yelleri - Albüm: Yine Yeni Yeniden - 1992
Söz: Nilüfer / Ülkü Aker - Müzik: Buğra Uğur

5. BÖLÜM
YAŞADIĞIM O GÜNLERİ UNUTMAK ZOR-
Nilüfer – Erkekler Ağlamaz - Albüm: Bir Selam Yeter - 1985
Söz-Müzik: Nilüfer        

6. BÖLÜM
BİR YEMİN ETTİM Kİ DÖNEMEM
Nilüfer- Yemin Ettim - Albüm: Sen Mühimsin - 1990
Söz - Müzik: Kayahan


7. BÖLÜM
DÜN ANILARIN İÇİNDEN BİR DEMET
GENÇLİK DUYGULAR ARAYIŞ TUTKULAR
MUTLULUK ÖZLEM BEKLEYİŞ
Nilüfer – Bir Dünya Doğuyor - Albüm: Sen Mühimsin - 1990
Söz: Nezih Topuzlu - Müzik: Selmi Andak

8. BÖLÜM
YALNIZLIĞIMDAKİ EN GÜZEL ŞEY
SEN
Nilüfer & Fuat Güner – Sen - Albüm: Aziz Fuat Güner - 1999
Söz-Müzik: Fuat Güner

9. BÖLÜM
KENARINDA KIYISINDA OLMADIM HİÇBİR ŞEYİN
TAM ORTASINDA YANDIM HER NEYE YANDIYSAM
Nilüfer – Hadi Kızlar - Albüm: Kendi Cennetim - 2015
Söz-Müzik: Sezen Aksu

10. BÖLÜM
SONRADAN KOR İNSANA
BÜTÜN GERÇEKLER
Nilüfer – Dokunsalar Ağlarım – Albüm: Yine Yeni Yeniden – 1992
Söz-Müzik: Adnan Ergil

11. BÖLÜM
BİR YILDIZ SÖNER İÇİMDE
Nilüfer – Yoksun - Albüm: Ne Masal Ne Rüya – 1994         
Söz: Leyla Tuna – Müzik: Onno Tunç

12. BÖLÜM
BEN BELKİ DE HERKES GİBİYİM
BİR ÇARE ARAYAN ÇARESİZ BİRİYİM
BELKİ ÇOK DUYGUSAL BELKİ DE DELİYİM
Nilüfer -Duygular - Albüm: Nilüfer 1979 - 1979
Söz: Ülkü Aker – Müzik: Cenk Taşkan

13. BÖLÜM
KİM BİLİR NELER VERİR HAYAT
KİM BİLİR NELER ALIR GERİ
Nilüfer – Ansızın - Albüm: Karar Verdim - 2006
Söz-Müzik: Nilüfer


14. BÖLÜM
DÜZEN BÖYLE HİÇ SÖYLENME
ÜZÜLME ASLA
BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİTMEZ
DEĞİŞİR DÜNYA
Nilüfer – Değişir Dünya - Albüm: Nilüfer’le – 1997
Söz-Müzik: Adnan Ergil

15. BÖLÜM
HAYAT BANA
SON BİR ŞANS DAHA VEREBİLİR
Nilüfer – Olmadı Gitti - Albüm: Hayal - 2009
Söz: Nilüfer  - Müzik: Ender Çabuker

16. BÖLÜM - Yazılar
ANLAT ARKADAŞIM

Nilüfer – Anlat Arkadaşım - Albüm: Büyük Aşkım – 2001
Söz-Müzik: Adnan Ergil

17. BÖLÜM - Resimler
HEY GİDİ GÜNLER
Nilüfer – Hey Gidi Günler  - Albüm: Nilüfer 79 - 1979
Söz: Ülkü Aker – Müzik: Enrico Macias








NİLÜFER’İME

Nilüfer’im… Benim hayat ışığım, yaşana sevincim…

Beni benden alan o muhteşem sesin, benim hep nefesim, suyum, ekmeğim oldu. Çiçekler susuz kalınca solar ya; senin sesini duymadığım gün benim de ruhum soluyor. Sen hep benimlesin; sevinçlerimde, hüzünlerimde, acılarımda, tek başıma yaşadığım aşklarımda, en derin yalnızlıklarımda hep yanımdasın.

Senin sesinin, nefesinin değdiği hiçbir şarkıyı, başkasından dinlemeye tahammül edemiyorum; çünkü o şarkılar seninle güzel, seninle anlamlı ve seninle insanın ta içine dokunur oluyor.

Bir sanatçı olarak, senin sesine, şarkılarına, sahnedeki asaletine ve performansına hayran olmamak imkânsızdır. Ayrıca seni yakından tanıyıp da, o güzel yüreğini gördükten sonra; senin kişiliğine, hayattaki dik duruşuna, kararlılığına, azmine âşık olmamak imkânsızdır.

Çocukluğu yalnız geçmiş; 40 yıldır yalnız başına, kimseye dayanmadan, sadece kendi gücüyle zirvede kalabilmiş: yalnız bırakılmış bir çocuğa, yine yalnız başına, kocaman yüreğini vermiş ve ona muhteşem bir hayat sunmuş; kendisine gelen o “kötü misafir”i de, yine yalnız başına, hiç boyun eğmeden kovmayı başarmış bir kadına aşık olmamak mümkün müdür? İşte sen böyle kadınsın.

Hayat, iki seçenek sunuyor bize; ya kendi payımıza düşen kederi parlatacağız, ya da ömrümüzle iyi geçinmeye bakacağız. Sen, Tanrı’nın sana verdiği her şeyin değerini bildin, ömrüyle iyi geçinmeyi seçtin. Ve kendinden ötesini hep gördün. Yaptığın her işi, aşkla, tutkuyla yaptın, Hayatın boyunca yüreğinin sesini hep açık tuttun ve daima dinledin, İçindeki küçük kızı hiç büyütmedin, kediyi, köpeği, kuşu, çocukları çok sevdin,

Bütün bunların ötesinde, biricik kızı Ayşe Nazlı’nı, kendine yarattığı dünyanın merkezine oturtmuş, O’nunla kimi zaman küçük bir kız olup, kimi zaman da; küçük Nilüfer’in içinde ukde yapamadığı, içinde yarım kaldığını düşündüğü şeyleri kızının yapmasını sağlayan çok güçlü bir annesin sen.

Yıllardır her günümü, her anımı o muhteşem sesinle “daha bir yaşanılabilir” ve “daha bir güzel” kıldığın için; bana yaşattığın o güzel sürprizler ve unutulmaz anılar için; senin vesilenle hayatıma giren muhteşem dostlar ve dünyalar tatlısı kardeşim Gümoş’um için; kısacası, hayatımdaki her güzel şey için sana sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Seninle aynı çağda, aynı ülkede yaşıyor olmaktan dolayı da, kendimi inanılmaz şanslı ve mutlu hissediyorum.

İyi ki doğdun Nilüfer’im… İyi ki varsın…

Sen hep var ol, hep şarkılarını söyle. Biz seni ömrümüzün sonuna kadar, senin şarkılarınla soluyalım hayatı. Senin sesinde bulduğumuz huzurla şifa bulsun ruhumuz.

Sensiz müzik ruhsuz ve anlamsız kalır…

Sensiz asla olmaz…

“Ne güneşler doğar seni görmeyince”
“Ne de şarkılar söylenir gönlümüzce”

BERİL ŞEKER
31 Mayıs 2012

FARKLI OLANI AYIRMA

Siyah, beyaz, sarı...
Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Budist, Alevi, Sünni, Ortodoks, Katolik...
Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Laz, Çerkez...
Sağcı, solcu, milliyetçi, liberal, ortacı, aşırı sağcı, Komünist, Marksist...
Zengin, fakir, orta direk...
Engelli, engelsiz...

Uzar gider bu liste...

Dünyada yaşayan yedi milyar insanın her biri için ayrı bir niteleme gerek. Yüzyıllardır sürer bu ayırım...

Kendinden farklı olanı aşağılamış, alt etmeye ya da değiştirmeye çalışmıştır hep insanoğlu... Ne savaşlar çıktı bu uğurda. Haçlı Seferleri, 1. ve 2. Dünya Savaşları, Maraş Katliamı, Sivas Katliamı, Hocalı Katliamı. Hepsinin tek bir amacı vardı: "Kendinden farklı olanı yok etmek ya da kendine benzetmeye çalışmak."

Ülkemiz bugün hâlâ gelişmediyse, hâlâ fakirsek; sırf "farklı olanı ayırma" hevesimizdendir. Bu uğurda tam altmış yılımız boşa gitti; hâlâ da gitmektedir. Bu uğurda dökülen kanların, giden canların, mahvolan hayatların hesabını da kimse veremeyecektir.

Hâlbuki hepimiz Hz. Âdem’in çocukları değil miyiz? Hepimizin en sonunda gideceği yer, bir avuç kara toprağın altı değil midir? O halde, niye bu çaba?
 
Ben Türk'sem, sen Kürt'sen, bundan bana ne kardeşim? Sanki sen de Türk olsaydın, benim ömrüm mü uzayacaktı? Sen yok olsan, bütün hazineler benim mi olacak? Hadi oldu diyelim; nereye götüreceğim o hazineleri?
 
Ben Müslüman'sam, sen Hıristiyan'san, bundan bana ne kardeşim? Dinimiz, mezhebimiz farklı olunca ben cehenneme mi gideceğim? Ölünce Allah bana: "Neden bütün insanları Müslüman yapmadın ?" diye mi soracak? Sen de Müslüman olunca benim günahlarım af mı olacak? Sonuçta bütün dinleri Allah göndermedi mi? Bütün peygamberler Allah'ın elçisi değil midir?

O halde neden bu kavgalar, savaşlar, katliamlar, yok etme çabaları? Neden?

Ayrımcılık, toplumun her alanında var:
 
Bir kadın, mesleğinde birçok erkekten başarılı olduğu halde, sırf kadın olduğu için yükselemez. Çalıştığı şirketi belki çok üst noktalara taşıyabilecekken, taşıyamaz. Sırf kadın olduğu için...

Engelli gençlerin, çok zeki oldukları halde, eğitim görmeleri ve iş bulmaları engellenir. Sırf başkalarından FARKLI göründükleri için... Hâlbuki eğitim ve iş hayatında o gençleri engellemeseler, içlerinden yeni Einstein'lar, Beethoven'lar, Mimar Sinan'lar çıkacaktır... O gençleri engelleyen -engelsiz- bireylerin de yarın engelli olmayacaklarının garantisini kimse veremez...

Bu örnekler çoğaltılabilir...

Bir insan, kendinden farklı olanı ayırmakla, eksik görmekle, engellemekle, değiştirmeye çalışmakla ya da yok etmeye çalışmakla ne kazanır?

Birlikte, el ele, güzelce yaşamak varken, niye bu hırs ? Bu dünya kime kalacak ki, bütün dünyayı kendine benzetmeye çalışıyorsun?

Dünya bir çiçek bahçesidir. Her çiçeğin farklı bir güzelliği, farklı bir kokusu vardır. Bu bahçeyi muhteşem yapan da BU FARKLILIKLARDIR...

Her çiçeğin değerini bilerek; hiçbir çiçeği kırmadan, incitmeden bu muhteşem bahçede sonsuza dek huzurla ve mutlulukla yaşamak dileğiyle...

BERİL ŞEKER

ÖZGEÇMİŞ


Ben, 1977’de Batman’da doğdum. Doğum sonrası geçirdiğim sarılık hastalığı nedeniyle Serebral Palsi’li olarak hayatıma devam ediyorum. İlkokulu, “Ankara Halide Edip Adıvar İlkokulu”nda; ortaokul ve liseyi, “Ankara Çankaya Lisesi”nde okudum. 2000 yılında “Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü”nden mezun oldum. 2008 yılında, “Engelsiz Meslek Eğitimi Projesi” kapsamında, Namık Kemal Üniversitesi’nden “Muhasebe ve İşletme” sertifikası ve Anadolu Üniversitesi’nden “Muhasebe Bilgi Sistemi” sertifikası aldım.

Zamanımın çoğunu evde geçiriyorum. Bilgisayarı çok iyi kullanıyorum. Müziği çok seviyorum. Koyu bir Nilüfer hayranıyım. O’nun sesi ve şarkıları bana inanılmaz bir güç veriyor. Sevgi, dostluk, arkadaşlık benim için çok önemlidir. Bana güç veren ve hayata bağlayan eşi bulunmaz bir ailem ve eşi bulunmaz dostlarım var. Bu yüzden gerçekten çok şanslıyım. Ben artık engelli olduğumu hissetmiyorum. Asıl engelin, bazı beyinlerde olduğunu düşünüyorum. O beyinlere inat, hayatı her daim güzel yaşamaya çalışıyorum.

Unutamadığım pek çok anım var. Bunlardan bazıları şöyle;
Ben hiç özel eğitim okuluna gitmedim. Hep genel okullara gittim. İlkokul 1. Sınıftaki öğretmenimi hiç sevmezdim. Doğru dürüst ders yapmazdı. Güya, engelli çocuklar konusunda uzmandı; ama, hiç alakası yoktu. Bütün amacı, böyle çocuklara özel ders verip, para koparmaktı. Ben O’ndan özel ders almayınca, karnemde bir dersime kırık not vermişti. 2. Sınıfın 2. Yarısında başka bir öğretmen geldi. İyi bir öğretmendi; fakat beni istemediğini anlamıştım. Nitekim, sonradan öğrendim ki, bu öğretmen anneme defalarca “kızınızı alın bu sınıftan, ben ona bir şey veremem” demiş. Annem , o zaman bana bir şey söylememişti; ama,, ben hissediyordum. Var gücümle kendimi ispatlamaya çalıştım ve bunu başardım. Sene sonunda birbirimizi çok sever olduk; ama, birbirimize tam alışmıştık ki, başka bir yere tayini çıktı ve gitti.

3. sınıfta, dünyanın en harika öğretmenlerinden biri geldi ve üç yıl boyunca bizi okuttu, mezun etti. Bana ikinci bir baba oldu diyebilirim. Beden eğitimi derslerinde, bana eşofmanlarımı bile kendi giydirdiğiolmuştur. Bize emek verdi, bilgi verdi, sevgi verdi, her şey verdi. O’na minnettarım ve her şey için çok çok teşekkür ediyorum.

Orta 2. Sınıftaki Müzik öğretmenim beni derslerde yok sayıyordu. Benimle hiç konuşmuyor, bana soru sormuyordu. Yazılı da sözlü de yapmadı ve ara karneme 10 üzerinden 6 verdi. Diğer derslerim 7, 8, 9, 10 ve ben takdir alacağıma teşekkür belgesi aldım. Aslında, benim Müzik, Resim, Beden Eğitimi gibi derslerden rapor alma hakkım vardı; ama, ben buna gerek görmedim, her dersi almak istedim. Sömestr tatilinde, ben müzik öğretmenine bir mektup yazdım ve 2. Dönemin ilk dersinde kendisine verdim.
Hatırladığım kadarıyla mektup şöyleydi:
Sevgili öğretmenim,
,Siz beni yazılı mı yaptınız, sözlü mü? Bu 6’yı neye göre verdiniz? Kafadan attıysanız 1 ya da 10 da atılabilirdi. Geçen sene benim müziğim 10’du. Ben de sizi iyi bir öğretmen sanmıştım ama yanılmışım.
Sevgiler.

Öğretmenim, bu mektuptan sonra, sınıfı yazılı yaptığında beni de yaptı; ancak, birkaç soruda nota yazılması gerekiyordu. Halbuki, benim nota yazmam imkansızdı. Dolayısıyla da o sorulara cevap veremedim ve düşük not aldım. Yılsonunda da karneme 5 geldi.

Diğer bütün öğretmenlerimi çok severdim. Onlar beni diğer öğrencilerinden asla farklı görmediler ve bana farklı davranmadılar. Hata yaptığımda kızdılar. Başarılı olduğumda övdüler. Tahtaya kaldırıp ders bile anlattırdılar, beni sabırla dinlediler. Ben hiçbir zaman onlardan kıyak istemedim, sadece hakkımı istedim ve onlar da bana bunu verdiler sağolsunlar.

Veee okul arkadaşlarım, canlarım, içlerinde bir tek ben engelliydim; ama, beni kendilerinden farklı görmediler. Beni sahiplendiler, birlikte gezdik, ders çalıştık, sırlarımızı paylaştık, kavga ettik, küstük, barıştık, hatta bir keresinde okuldan kaçıp botanik parkına gitmiştik. Okula tekrar dönerken yağmur bastırmıştı sırılsıklam olmuştuk ama çok eğlenmiştik. Okul arkadaşlarımla hala görüşüyoruz, sevgimiz ve bağlılığımız hiç azalmadı.

Bir 6 – 7 yıl önce, bir komşumuzun gününe gitmiştik annemle beraber. Ben pek günlere gitmem; ama, komşumuzun kızı arkadaşım olduğu için gittim. Bayağı kalabalıktı, bir sürü çocuk vardı. İçlerinden biri sürekli bana bakıyor, annesine “bu niye böyle” diyordu. Annesi de her seferinde çocuğu kucağına alıp benden uzaklaştırıyordu. Sonra da anneme şöyle demiş; " kızınızı alın gidin, çocuğum kızınızdan korkuyor."`Tabi biz hiç oralı olmadık. Bu olaydan bir ay sonra, yine bir anne-kızla karşılaştık. Küçük tatlı kız benden biraz korkmuştu. Uzaklaşmak istedi, annesi onu alıp bir kenarda konuştu onunla. Tekrar yanıma geldiler. Ben özür diledim küçük kızı korkuttuğum için. Annesi bana aynen şu cevabı verdi: “Hayır Beril olur mu öyle şey o sana alışacak” dedi ve dediği de oldu. Küçük kız bana alıştı.

İşte iki anne arasındaki fark………. Yorum sizin……..

BERİL ŞEKER